Koyduğun Kurallar Yok Hükmünde Olursa…

Sabah yürüyüşüne çıktığımda sokak aralarından geçiyorum. Apartman bahçelerinde, kaldırımlarda diz boyu kurumuş otlar ve çerçöp dikkatimi çekiyor. Şehrin gözde semtlerindeki binaların önünde park etmiş lüks arabalar, kapıdan dışarı çıkarken, deyim yerindeyse havasından geçilmeyen, son derece bakımlı insanlar ve adımını attığı çevrenin pislikten geçilmeyen hâli.

16-17 yaşlarında endamlı iki genç kız karşıdan gelirken birisi elindeki karton bardağı yolun ortasına fırlattı. “Bir şey düşürdünüz,” diyerek caddede yuvarlanan karton bardağı işaret ettim. Dönüp baktı… Gayet umursamaz bir tavırla, “Bir şey olmaz!” dedi. Bir defasında da, önümde giden delikanlı elindeki plastik torbayı büküp yere atmıştı. Onu uyarmanın bedelinin bana pahalıya patlamasından çekindiğim için sesimi çıkarmamıştım.

Henüz lise öğrencisi yaşlarındaki bu gençlerin Batı dünyasındaki yaşıtları çevre/doğa ve hava kirliliği konusuda büyükleri öncülük yapıyor, iklim değişkliğine dikkat çekmek için yaptıkları uluslararası düzeyde mitingler, protesto yürüyüşleri düzenliyorlar.

Tanıdığım marangoza basit bir dolap yaptırmak için uğradım. Eve gelip ölçüleri almak için sözleştik. Sözünde durmadı. Telefon açtım, geri dönmedi. Bu döneklik hâlleri maalesef toplumun her kesiminde artık” normal”leşmiş. Kendi ahlâkî normlarını/ilkelerini kaybeden toplumlar zamanla öyle bir başkalaşırlar ki, kendileri olamadıkları gibi öykündüklerine de benzemezler. Örnek: Türkiye.

İster fizikî, ister ahlakî anlamda; birbirimizi tokatlama yarışında alimallah üstümüze yok gibi… Bu halkın yediği “tokat” yetmezmiş gibi, bir de kendi aydınlarının, “Senden adam olmaz!”la başlayan özgüven kırıcı ve aşağılayıcı sözleriyle vurduğu tokat, diğerleinden daha sarsıcı.

Kültürsüzleşme, bilgisizleşme anlamına gelmez. Tam tersine günümüz insanı dünden daha çok bilgiye sahipken, bizim gibi baskın kültürlerin etkisinde kalan toplumlarda, kültürel bir yozlaşma hatta çoraklık dönemi başgösterir. Meselâ şehirleşmenin ya da şehirli olmanın kendine has bir kültürü oluşmamışsa, orada şehir yapısından insanî davranışlara kadar hemen her şeyde bir çarpıklık ve yozluk görülür.

Koyduğı kurallara uymayan toplum

Kendi dünyasının (evinin) dışındaki herşeye bigâne kalan bir toplum olmuşuz. Bu bir “kader” değildir! Herkes fert olarak şikâyetçi olduğu şeyleri kendisi ve ailesinde düzeltmeye başlasa, doğruların şekillendirdiği bir toplum oluşumuz ufukta görünmeye başlar. En basitinden; mahallenin ya da sokağın kirliliğinden şikâyetçi olanların her biri kendi evinin/binasının önünü tenizleme eylemi başlatsa, önce bütün bir semt, daha sonra diğer semtlere örnek teşkil edince, bütün bir şehir temiz olabilir. Söz eyleme dönüşmeden değişim olmaz!

Koyduğumuz kurallara, inandığımız gibi iman etmeye, örnek olarak gösterdiğimiz kişilerin söz ve davranış biçimlerine uymuyoruz. Koyduğu kurallara uymayan toplum ilkelerini kaybeder. İlkesizlik, omurgasızlıktır. Bünyeyi dik ve ayakta tutan omurgadır. Omurgasız toplum edilgendir; ülküleri/yüce hedefleri olmaz. Kural koyucu, oyun kurucu vasfını kaybeder. Bir topluma yol gösteren, hedef belirleyen elit/öncü kadrolarıdır. Öncüler; örnek olması gereken, “rol modeli” insanlardır. Çağdaş rol modellerine ihtiyacımız var.

Koyduğu kuralları çiğneyen toplumun sözüne itibar edilmez. İtibar, duruşla alakalı bir kavramdır. Kalkınmış ülkelerin toplumlarının aynı zamanda kuralcı olması tesadüf değildir.

Okuma Sayısı 25
0Shares

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0:00
0:00